ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELE (combating desertification) - SO

Son Güncellemeler

ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELE (combating desertification)

çölleşmeyle mücadele
ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELE

Toprak, Dünya'daki yaşamın devam edebilmesi açısından en önemli faktörlerden birisidir. Ormanlar, tarım arazileri, savanlar, turbalıklar ve dağlar gibi doğal alanlar insanlığa hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu gıda, su ve hammaddeleri sağlar.

Ancak dünya topraklarının 2 milyar hektardan fazlası bozulmuş durumda olup bu durumdan 3 milyardan fazla insan doğrudan etkilenmektedir. Aynı zamanda, hayati ekosistemler ve sayısız tür tehdit altındadır. Daha şiddetli ve uzun süreli kuraklıklar, kum fırtınaları ve artan sıcaklıklar karşısında kuru toprakların çölleşmesini, tatlı su kaynaklarının buharlaşmasını ve verimli toprakların toza dönüşmesini engellemenin yollarını bulmak büyük önem taşımaktadır.

Çölleşmeyle Mücadele edebilmek için yapılması gereken bazı konular aşağıda özetlenmiştir.

Tarımı sürdürülebilir kılmak

Küresel olarak, özellikle kırsal ve yoksul bölgelerden gelen en az 2 milyar insan, geçimini tarımdan sağlamaktadır. Ancak mevcut gıda sistemlerimiz sürdürülemez durumdadır ve arazi bozulmasını engelleyebilecek durumda değildir hatta bunun başlıca nedenidir. Bu durumu düzeltmek için yapabileceğimiz çok sayıda eylem mevcuttur.

Hükümetler ve finans sektörü, ekosistemleri korurken gıda üretimini artırmak için yenileyici tarımı teşvik edebilir. Şu anda tarımsal üreticiler ülkelerden yılda 540 milyar dolar mali destek alıyor. Bu desteklerin yüzde 87'si ya fiyatları çarpıtıyor ya da doğaya ve insan sağlığına zarar veriyor. Bunu akılda tutarak, hükümetler tarımsal sübvansiyonları sürdürülebilir uygulamalara ve küçük ölçekli çiftçilere yönlendirebilir. 

Tarım işletmeleri iklime dayanıklı mahsuller geliştirebilir, sürdürülebilir tarım yöntemleri geliştirmek için yerlilerin bilgisinden yararlanabilir ve toprak sağlığına zarar vermekten kaçınmak için pestisit ve gübre kullanımını daha iyi yönetebilir. Tüketiciler bölgesel, mevsimsel ve bitkisel açıdan zengin beslenmeyi benimseyebilir ve öğünlerinde fasulye, mercimek, nohut ve bezelye gibi toprak dostu gıdalara daha fazla yer verebilir.

Toprağın Korunması

Toprak gerçekte ayaklarımızın altındaki topraktan daha fazlasıdır. Gezegenin biyolojik çeşitliliği en fazla olan yaşam alanıdır. Tüm türlerin neredeyse yüzde 60'ı toprakta yar ve yediğimiz gıdanın yüzde 95'i topraktan üretilir. Sağlıklı toprak, bir karbon havuzu görevi görerek, aksi takdirde atmosfere girecek olan sera gazlarını hapseder ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasında hayati bir rol oynar. 

Toprağı sağlıklı ve üretken tutmak için hükümetler ve finans sektörü organik ve toprak dostu tarımı destekleyebilir. Tarım işletmeleri organik toprak örtüsünü korumak için toprak işleme yoluyla toprağı bozmadan mahsul yetiştirmeyi içeren bir teknik olan sıfır toprak işlemeyi uygulayabilir. Verimliliğini artırmak için toprağa kompost ve organik maddeler eklenebilir. Damla sulama veya malçlama gibi sulama teknikleri toprağın nem seviyelerini korumaya ve kuraklık stresini önlemeye yardımcı olmak için kullanılabilir. Bireyler, bahçelerinde ve balkon saksılarında kullanmak üzere kalan meyve ve sebze artıklarından kompost yapabilirler. 

Tozlayıcıların Korunması

Meyve ve tohum üreten dört üründen üçü polen taşıyıcılara bağımlıdır. Arılar en verimli polen taşıyıcılardır ancak yarasalardan, kelebeklerden, kuşlardan ve böceklerden çok fazla yardım alırlar. Aslında yarasalar olmadan muz, avokado ve mangoya veda edebiliriz. Önemlerine rağmen, başta arılar olmak üzere tüm tozlaştırıcılar ciddi bir düşüş yaşıyor. 

Bunları korumak için insanların hava kirliliğini azaltması, pestisitlerin ve gübrelerin olumsuz etkilerini en aza indirmesi ve polen taşıyıcıların yetiştiği çayırları, ormanları ve sulak alanları koruması gerekir. Yetkililer ve bireyler şehirlerde daha az yeşil alan biçebilir ve doğanın geri dönmesine izin vermek için daha fazla polen taşıyıcı dostu göletler oluşturabilir. Şehir ve ev bahçelerine çok çeşitli yerel çiçekler dikmek aynı zamanda kuşları, kelebekleri ve arıları da çekecektir.

Tatlı su ekosistemlerinin eski haline getirilmesi

Tatlı su ekosistemleri, araziyi verimli tutan su döngülerini sürdürür. Milyarlarca insana yiyecek ve su sağlar, bizi kuraklıktan ve sellerden korur, sayısız bitki ve hayvana yaşam alanı sağllar. Ancak kirlilik, iklim değişikliği, aşırı avlanma ve aşırı çıkarma nedeniyle endişe verici bir hızla yok olmaktadırlar.

İnsanlar su kalitesini iyileştirerek, kirlilik kaynaklarını belirleyerek ve tatlı su ekosistemlerinin sağlığını izleyerek bunu durdurabilirler. Ülkeler, 2030 yılına kadar bozulmuş nehirlerin ve sulak alanların restorasyonunu hızlandırmak için Tatlı Su Mücadelesine katılabilirler. İstilacı türler, bozulmuş tatlı su habitatlarından uzaklaştırılabilir ve yerel bitki örtüsü yeniden dikilebilir. Şehirler, kanalizasyon yönetimi, yağmur suyu akışı ve kentsel taşkınları ele alan atık su inovasyonunu destekleyebilirler.  

Kıyı ve deniz alanlarının yenilenmesi

Okyanuslar ve denizler insanlığa oksijen, yiyecek ve su sağlarken iklim değişikliğini hafifletmektedirler ve toplulukların aşırı hava koşullarına uyum sağlamasına yardımcı olurlar. Başta gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere 3 milyardan fazla insan, geçimlerini deniz ve kıyı biyoçeşitliliğinden sağlamaktadırlar.

Bu değerli varlığı gelecek nesiller için güvence altına almak amacıyla hükümetler Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesinin uygulanmasını hızlandırabilir. Ülkeler, mangrovlar, tuzlu bataklıklar, yosun ormanları ve mercan resifleri de dahil olmak üzere mavi ekosistemleri eski haline getirebilir; aynı zamanda kirlilik, aşırı besin maddeleri, tarımsal akıntı, endüstriyel atıklar ve plastik atıkların kıyı bölgelerine sızmasını önlemek için katı düzenlemeler uygulayabilir.

Ülkeler, plastik ürünlerin yeniden tasarlanmasını, yeniden kullanılmasını, onarılmasını, geri dönüştürülmesini ve sonuçta okyanuslardan uzak tutulmasını sağlamak için yaşam döngüsü yaklaşımını benimseyebilir. İşletmeler gübre olarak kullanmak üzere atık su ve hayvan atıklarından besin maddelerinin geri kazanılmasına yatırım yapabilir.

Doğayı şehirlere geri getirmek

Dünya nüfusunun yarıdan fazlası şehirlerde yaşıyor. 2050 yılına gelindiğinde her üç kişiden ikisinin kent merkezinde yaşayacağı öngörülüyor. Şehirler gezegenin kaynaklarının yüzde 75'ini tüketiyor, küresel atıkların yarısından fazlasını üretiyor ve sera gazı emisyonlarının en az yüzde 60'ını üretiyor. Şehirler büyüdükçe çevrelerindeki doğal dünyayı dönüştürüyor, bu da potansiyel olarak kuraklıklara ve arazi bozulmasına yol açıyor.

Ancak şehirlerin beton ormanları olması gerekmiyor. Kent ormanları hava kalitesini iyileştirebilir, daha fazla gölge sağlayabilir ve mekanik soğutma ihtiyacını azaltabilir. Şehirlerin kanallarını, göletlerini ve diğer su kütlelerini korumak, sıcak hava dalgalarını hafifletebilir ve biyolojik çeşitliliği artırabilir. Binalarımızda daha fazla çatı ve dikey bahçe kurmak kuşlara, böceklere ve bitkilere yaşam alanı sağlayabilir. 

No comments:

Post a Comment

Yorumunuz İçin Teşekkürler

Powered by Blogger.